Dijital çağda ifade özgürlüğü ile nefret söylemi arasındaki sınır giderek daha bulanık bir hâl alıyor. Bir yandan bireyler sosyal medya sayesinde düşüncelerini özgürce paylaşma fırsatı yakalarken, diğer yandan nefret içerikli ifadeler de hızla yayılabiliyor.
İçerik
ToggleOnline nefret söylemi gerçekten ne kadar tehlikeli? Yasal çerçevede nasıl ele alınıyor ve bu konuda birey olarak nasıl bir tutum sergilemeliyiz?
Bu konu üzerine düşünürken kişisel bir anımı paylaşmak istiyorum.
ALANINDA UZMAN AVUKATLARIMIZA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYIN
Üniversite yıllarımda sosyal medya üzerinden bir arkadaşımın etnik kimliği nedeniyle ağır hakaretlere maruz kaldığını gördüğümde bunun yalnızca bireysel bir mesele değil, toplumsal bir sorun olduğunu fark ettim.
O gün nefret söyleminin yalnızca hedef alınan kişiyi değil, çevresindekileri de nasıl etkilediğine gerçekten de tanık oldum. İşte tam da bu yüzden meselenin yalnızca hukuki yönüyle değil, akabinde sosyal ve psikolojik boyutlarıyla da ele alınması gerektiğini düşünüyorum.
Online Nefret Söylemi Nedir ve Nasıl Yayılır?
Basit bir ifadeyle nefret söylemi, belirli bir birey veya gruba yönelik düşmanlık içeren, tehdit edici, aşağılayıcı ya da ayrımcı ifadeleri kapsar.
Özellikle ırk, din, cinsiyet, cinsel yönelim veya engellilik durumu gibi unsurlar temel alınarak yapılan bu tür söylemler, bireylerin toplumda dışlanmasına neden olabilir.
Sosyal medya ve forumlar, bu tür söylemlerin en yaygın görüldüğü platformlar arasında yer alıyor. Anonim hesapların sağladığı gizlilik, bazı kişilere nefret dolu ifadelerini daha rahat dile getirme cesareti veriyor. Özellikle Twitter’da trol hesaplar üzerinden organize saldırılar düzenlendiğine sıkça tanık oluyoruz.
Hatırlarsanız, ünlü yazar J.K. Rowling, trans hakları konusundaki açıklamalarının ardından büyük bir nefret kampanyasının hedefi olmuştu. Bu, nefret söyleminin yalnızca bireylere değil, fikir çeşitliliğine de zarar verdiğini gösteriyor.
Fakat nefret söylemi en çok hangi yollarla yayılıyor?
1. Sosyal Medya ve Anonim Hesaplar
Facebook, Instagram ve TikTok gibi platformlar, nefret söyleminin en hızlı yayıldığı alanlar arasında. Anonim hesaplar, kullanıcıların kimliklerini gizleyerek, herhangi bir sorumluluk almadan nefret içerikli mesajlar paylaşmasını kolaylaştırıyor.
2. Forumlar ve Dark Web
Reddit, 4chan gibi platformlar, bazı gruplar için nefret söylemini örgütleyebilecekleri bir alan haline gelebiliyor. Dark web üzerinde ise daha organize ve derinlemesine nefret söylemi kampanyalarına rastlamak mümkün.
3. Bot Hesaplar ve Algı Operasyonları
Bazı devletler ve gruplar, nefret söylemini yaymak amacıyla bot hesapları kullanarak, belirli kişi veya gruplara karşı yapay bir nefret dalgası oluşturabiliyor. Örneğin seçim dönemlerinde siyasetçilere yönelik sahte haberler ve nefret içerikli paylaşımlar bot hesaplar aracılığıyla hızla yayılıyor.
Online Nefret Söyleminin Bireysel ve Toplumsal Etkileri
Nefret söylemi yalnızca bireysel bir sorun değildir. Bunun toplumsal ve politik yansımaları da oldukça büyük olabilir.
• Psikolojik Yansımalar
Nefret söylemine maruz kalan bireylerde anksiyete, depresyon ve hatta travmaya yol açabilir. Örneğin, 2021 yılında İngiltere’de futbolculara yönelik ırkçı saldırılar sonrası birçok sporcu sosyal medyadan çekildi. Bir futbolcunun yaptığı açıklama oldukça çarpıcıydı: “Sadece sahada performansımı konuşmam gerekirken, sürekli kimliğime saldırı alıyorum.”
• Toplumsal Kutuplaşma
Nefret söylemi, toplum içinde kutuplaşmaya ve farklı gruplar arasındaki çatışmaların derinleşmesine sebep olur. Günümüzde siyasi görüş ayrılıklarının, sosyal medyada nasıl hızlıca sert çatışmalara dönüştüğünü görebiliyoruz.
• Demokrasiye ve Özgürlüklere Tehdit
Belirli gruplara veya bireylere yönelik nefret söylemi, onların sesini bastırma amacına hizmet edebilir. Uzun vadede bu, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına neden olabilir. Nitekim, aşırı nefret söylemi vakaları nedeniyle bazı ülkeler sosyal medya üzerinde daha fazla denetim uygulamaya başladı.
Nefret Söylemi ile Mücadelede Yasal Düzenlemeler
Peki, nefret söylemiyle mücadelede yasalar ne kadar etkili?
• Türkiye’deki Yasal Çerçeve
• Türk Ceza Kanunu (TCK) Madde 216, halkı kin ve düşmanlığa tahrik eden söylemleri suç sayıyor.
• İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi Hakkında Kanun, nefret söylemi içeren içeriklerin kaldırılmasını amaçlıyor.
• Bilişim Suçları Kanunu, dijital tehdit ve siber zorbalık gibi konuları kapsıyor.
• Avrupa ve ABD’de Hukuki Yaklaşım
Almanya’nın “NetzDG Yasası” sosyal medya şirketlerini nefret içerikli paylaşımları kaldırmaya zorunlu kılıyor.
Öte yandan, ABD’de ifade özgürlüğü daha geniş koruma altına alınmış durumda. Ama Facebook ve Twitter gibi platformlar, şiddet çağrısı içeren nefret söylemlerini kaldırmak için daha sıkı politikalar uyguluyor.
Çözüm Önerileri: Nefret Söylemine Karşı Neler Yapılabilir?
Sadece yasal düzenlemeler yeterli mi? Elbette hayır. Online nefret söylemi ile mücadelede bireyler ve platformlar da aktif rol oynamalı.
1. Eğitim ve Dijital Farkındalık
Günümüz dijital ekosisteminde, bireylerin medya okuryazarlığı yalnızca bir beceri değil, adeta bir zorunluluk hâline geldi. Algoritmalar, yankı odaları (echo chambers) ve dezenformasyon döngüleri nefret söyleminin beslenme alanlarını oluşturuyor.
Bu nedenle gençlerin yalnızca “neye inanacaklarını” değil, aynı zamanda “bilgiyi nasıl doğrulayacaklarını” öğrenmeleri gerekiyor.
Bu süreçte eleştirel düşünme becerilerini geliştirerek, etik dijital vatandaşlık anlayışını benimsemek, nefret söylemiyle mücadelede kilit bir unsur.
Örneğin, sosyal medya platformlarında yapılan deneyler, insanlar yanlış bilgi içeren içerikleri yalnızca başlıklarına bakarak paylaşmaya meyilli olduğunu gösteriyor. İşte bu noktada, “dijital reflekslerimizi” eğitmek gerekiyor: Gördüğümüz her paylaşımı anında tepki vermeden önce analiz etmek, manipülasyon ihtimalini göz önünde bulundurmak ve duygu sömürüsü içeren içeriklere karşı daha bilinçli hareket etmek. Kısacası, nefret söylemini yok saymak değil, onun nasıl çalıştığını anlamak ve ona karşı bilinçli tepkiler geliştirmek esas mesele.
2. Platformların Daha Etkin Politikalar Geliştirmesi
Sosyal medya devlerinin moderasyon politikaları, sadece içerik kaldırma süreçlerinden ibaret olmamalı. Günümüzde yapay zeka destekli içerik filtreleme sistemleri, nefret söylemini belirli kelime bazlı analizlerle saptamaya çalışıyor. Ama buradaki en büyük problem, bağlam algılama yeteneğinin eksikliği.
Örneğin “nefret söylemi” ile “nefret söylemini eleştiren” bir içerik, bazen aynı sistem tarafından yanlış şekilde sınıflandırılabiliyor. Semantik analiz yeteneği geliştirilmeli, yani yapay zeka yalnızca kelime bazlı değil, bağlamsal anlama yeteneği kazanmalı.
Ayrıca büyük platformlar nefret söylemiyle mücadele ederken “çifte standart” uygulamakla da eleştiriliyor. Örneğin, siyasi gündeme bağlı olarak bazı nefret içerikleri hızla kaldırılırken, diğerleri daha uzun süre görünür kalabiliyor.
Burada dijital yönetişim kavramı devreye giriyor: Sosyal medya şirketleri, içerik politikalarını sadece hukuki değil, etik bir zeminde de şeffaflaştırmalı. Kullanıcıların şikayet mekanizmalarına daha fazla güven duyacağı ve adil moderasyon süreçlerinin işletildiği bir sistem oluşturulmalı.
3. Bireysel Savunma Mekanizmaları
Bir içerikle karşılaştığımızda nasıl tepki verdiğimiz, o içeriğin gücünü belirler. Nefret söylemini doğrudan yanıtlamak, bazen onu daha görünür hâle getirebilir. Bunun yerine, dijital stratejiler kullanarak onu etkisiz hâle getirmek gerekir. Örneğin:
• Nefret içerikli paylaşımlar karşısında “kötü şöhret” etkisi yaratmamak için doğrudan yanıt vermek yerine, konuyla ilgili daha olumlu ve eğitici içerikler paylaşmak.
• Olayın hukuki boyutunu dikkate alarak şikayet mekanizmalarını etkin şekilde kullanmak.
• Dijital dayanışma göstererek nefret söylemine maruz kalan bireyleri yalnız hissettirmemek.
Son Sözler, Dijital Dünyada Sorumlu Bir Birey Olmak
Online nefret söylemi, yalnızca dijital bir mesele değil; bireysel, toplumsal ve hukuki boyutları olan bir sorun. Hukuki düzenlemeler, platform politikaları ve toplumsal bilinçlenme bu konuda kritik rol oynuyor. Ama en büyük çözüm, bireylerin dijital dünyada daha bilinçli ve sorumlu davranmasıyla sağlanabilir.
Dijital dünyada bıraktığımız izler yalnızca bizi değil, toplumu da şekillendirir. Eğer daha adil ve saygılı bir çevre istiyorsak önce kendi tutumlarımızı gözden geçirmeliyiz.